Bosman Kuralları Kapak

Bosman Kuralı: Jean-Marc Bosman

Uli Hoeness penaltıyı kaçırmış avantaj Çekoslovakya’ya geçmişti. Ağır adımlarla penaltı noktasına doğru gelen Antonin Panenka’nın karşısında efsane kaleci Sepp Maier vardı.Ancak Panenka soğukkanlıydı ve o zamanlar hiç kimsenin cesaret edemeyeceği(hem de bir final maçında)şekilde penaltıyı kalenin ortasına aşırtma bir vuruşla gönderip kaleci Maier’in bakışları arasında topu ağlara yollamış, ülkesinin kupayı ilk defa almasını sağlamıştı. Kupa bittikten sonra ise futbol literatürüne ‘Panenka Penaltısı‘ olarak geçecek penaltı vuruş şekli girmişti. Uzun bir futbol kariyerine sahip olan Panenka futbolu bıraktıktan sonra da kullandığı penaltıyla hep iyi şekilde hatırlanmaya devam etti. Ama bugünkü yazımız; Panenka penaltısı kadar hatırlanmasa da saha dışında ondan daha fazla sansasyon yaratmış kararın alınmasına sebep olan Jean-Marc Bosman’ın ve Bosman Kuralları’nın hikayesi üzerine.

1964 yılının Ekim ayında Belçika’nın Liége şehrinde dünyaya gelen Bosman, saha içinde pek de görkemli olmayacak futbol kariyerine Standart de Liége başladı. 1988 yılına kadar Standart’ta forma giyen Bosman, yaz transfer döneminde şehrin bir başka takımı RFC Liége (Günümüzde Belçika Amatör Liginde ‘RFC Lüttich’ adıyla mücadele ediyorlar ve Bosman’ın transferine izin vermeyen takım olarak biliniyorlar.) ile aylığı 1250 euro’dan 2 yıllık kontrat imzalar.

İşler ters gider

1989-1990 sezonunun sonuna gelirken Bosman, kulübü RFC Liége ile kontrat görüşmelerine başlar. Ancak görüşmeler Bosman için hiç de iyi gitmez. Çünkü; RFC Liége kulübü, Bosman’a kontratında %60’lık indirime gidileceğini söyler. Kulübün indirim kararından hoşnut olmayan Bosman, kulüp aramaya başlar. Aradığı kulübü Fransa’da bulur ve o zamanlar Fransa 2. Ligi’nde mücadele eden Dunkerque takımına aylık 2250 euro’ya imza atar. İyi bir kontrat bulduğu için mutlu olan Bosman’ın mutluluğu uzun sürmez. Çünkü; RFC Liége kulübü, Bosman’ın bonservisine karşılık 400 bin euro gibi yüksek bir rakam ister. İyi bir mali tablo çizmeyen Dunkerque kulübü bu parayı ödeyemeyeceğini bildirir ve Bosman’ı kiralama yoluna gider.

Bosman’ı bir yıllık 30 bin euro’ya kiralayıp sezon sonunda otomatik olarak bu bedelin yarısına bonservisini almayı planlıyordu Dunkerque kulübü. Ancak çok fazla zamanları yoktu. Fransız Federasyonunun belirlediği oyuncu kayıt tarihine transferi yetiştirmeleri gerekiyordu. Transferle ilgili tüm evrakları tamamlayan Dunkerque, sözleşmeyi almayı beklerken şok bir kararla RFC Liége’nin transferden Dunkerque’nin mali tablosundan ötürü vazgeçtiği haberini aldı. Kulüpler arası anlaşmazlık sonucu olan yine Bosman’a olmuştu. Dunkerque transferden tamamen vazgeçti, RFC Liége kulübü de Bosman’ı kontrat teklifini reddettiği için onu idari olarak cezalandırarak kadro dışı bıraktı. Böylece kulüp, aylık 750 euro’yu da ödemekten kurtulmuştu. Buna ek olarak Belçika Futbol Federasyonu Bosman’a süresiz hak mahrumiyeti cezası verdi.

Bosman Davası

Hiçbir geliri olmayan, federasyondan aldığı ceza sebebiyle de hiçbir kulüpte forma giyemeyen Bosman, çareyi mahkeme salonlarında arar. İleride futbol dünyasını büyük değişimlere uğratacak davayı Liége 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açar. Kulübünü, Belçika Futbol Federasyonunu ve UEFA‘yı mahkemeye verir. Davanın konusu ise uluslararası transfer sisteminin yasallığına ilişkindir. Yerel mahkemenin lehte aldığı karar sonucu dava Avrupa Adalet Divanına taşınır. Çünkü; konu Avrupa Topluluğu’nu ilgilendiren iki uluslararası yönetmeliğin çakışmasıydı. Yani UEFA transfer kuralları ve Avrupa Topluluğu’nun sözleşme maddeleri arasında bir tezatlık vardı.

Peki bu tezatlık neydi?

O zamanlar UEFA kurallarına göre transfer; oyuncunun eski kulübüyle sözleşmesi bitse dahi yeni kulübüne gidebilmesi için iki kulübün belli bir bedel üzerinde anlaşması gerekiyordu. Eğer iki kulüp anlaşamazsa oyuncu Bosman’ın düştüğü duruma düşebiliyordu. Ancak Avrupa Topluluğunun temel antlaşması olan 1957 Roma Antlaşmasının 48. maddesinde de Avrupa vatandaşı olan oyuncuların Avrupa içinde serbest dolaşım haklarının olduğu belirtiliyordu. Bir kural oyunculardan yana(AT) diğer kural ise kulüplerden yanaydı(UEFA).

Bosman da, Avrupa Vatandaşı olduğunu ve iş bulmak (sözleşmesi sona ermiş olduğundan) için ‘Serbest Dolaşım Hakkı’nı engelleyen mevcut transfer sisteminin değişmesi gerektiğini ve transfer ücreti ödenmesine gerek olmadan bu kulübe gitmesi gerektiğini iddia etti.

Karar

5 yıl süren uzun ve yorucu davanın sonunda mahkeme Bosman’ı haklı buldu ve futbol dünyasında sansasyon yaratacak kararları açıkladı: Mahkeme futbolun ekonomik bir sektör olarak kabul edilmesi gerektiğini, AB vatandaşı oyuncuların kontratlarının bitiminin ardından bonservis gibi kısıtlamalarla transferinin engellenmesinin hiçbir hukuki dayanağı olmadığını açıkladı. Mahkemeden çıkan bu kurallar ‘Bosman Kuralları’ olarak adlandırıldı. Ayrıca mahkeme, dava sonunda Bosman’a yaklaşık 780 bin euro tazminat ödenmesine karar verdi.

Dava Sonrası

Jean-Marc Bosman, uzun süren dava nedeniyle futboldan uzak kaldı ve zaten kısıtlı olan yeteneklerine, futboldan uzak kalması da eklenince 1996 yılında, dava açıklandıktan 6 ay sonra futbolu bıraktı. Futbolu bıraktıktan sonra düzenli geliri olmayan Bosman’ın elinde dava sonunda kazandığı tazminattan da (Büyük kısmını mahkeme ve avukat masraflarına harcadı.) az bir miktar kalmıştı. Elinde kalan az miktar parayla üzerinde Who’s the boz? yazan tişört bastıran Bosman bu işten de zararlı çıktı ve satış yapamadı. Kendisiyle yapılan röportajlarda davadan sonra kendisine uzun yıllar vebalı gibi davranıldığını, birçok kulübün kendisiyle çalışmaktan uzak durduğunu ve 2000 yılında Belçika-Hollanda ortaklığıyla düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda kötü reklam olmaması için ülkesi Belçika’dan 410 bin euro(sus payı) aldığını söyledi. İlerleyen yıllarda depresyona girip alkol batağına saplanan Bosman bu süreçte iki evini ve bir arabasını satmak zorunda kaldı.

Sorunlar sadece maddi değildi, yaşadıkları Bosman’a manevi zararlar verdi. Kız arkadaşıyla kavga ettiği için 2013’ün Nisan ayında 1 yıllık hapse mahkum edilip, cezası 3 yıl ertelendi. Tüm bu olanların aksine kendisini en çok üzen olayın ise dava sürecinde ve sonrasında yanından hiç ayrılmayan ‘Özgürlük Savaşçısı’ adını verdiği köpeğinin ölümü olduğunu söyleyen Bosman şu sıralar devletten aldığı 750 euro ile geçinmeye çalışıyor. Dava ilgili asıl amacının bu olmadığını şŞu sözlerle açıklıyordu:

’’Aslında kural zengin kulüplere yaradı, onlar astronomik ücretler karşılığında istedikleri oyuncuları kadrolarına katarken küçük kulüpler hep kaybetti”

Bosman, tek başına verdiği hukuk mücadelesinden galip çıktığı için kendisiyle gurur duyduğunu söylüyor. Bunu, öncelikle kendisi için, daha sonra da tüm futbolcular için yaptığını vurgulayan Bosman, “Bir yerde uzlaşma yolunu seçebilirdim, ama beni yıllar boyunca hiçe saydılar. Bu nedenle sonuna kadar mücadele verdim. Ben bireysel olarak mücadelemi verdim. Bunu yaptığım, gururumu koruduğum ve işin içinden çıkabildiğim için onur duyuyorum.” dşye yorumluyor o zorlu süreci.   

Bosman, “Mahkemeye başvururken, sonuçlarının bu şekilde olabileceğini düşünmüşmüydün” şeklindeki bir soruya ise şöyle yanıt vermiş:

“Davayı açtıktan iki-üç yıl sonra nereye doğru gidildiğini gördük. Avrupa Birliği Komisyonu 20 yıldır UEFA ile bu konuyu tartışmak istiyordu. Kuralları gözden geçirmek istiyordu, ama 20 yıl bir şey yapamadılar. Adalet Divanı benim istediğimin ötesinde bir karar aldı. Çok kesin tavır belirledi ve bunu, yıllar boyunca hiçbir şey yapmamış olan üst yetkililerle bir hesaplaşma olarak yaptı. Kuralların ilkel, sistemin çürük olduğu, bunların tekrar gözden geçirilmesi gerektiği biliniyordu. Öte yandan da çok suistimal oldu. Ama son yıllarda geriye dönüş tekrar başladı. Bosman Kuralları’nı yavaş yavaş parçalamayı deniyorlar. Avrupa Birliği Komisyonu Üyesi Karl Van Miert çok kararlıydı, ama onun yerine gelen komiser zamanında bu süreci geriye doğru işletmek daha kolaylaştı.”

Avrupa Adalet Divanı’ndan 1995’te karar çıktığı zaman, “Futbol öldü, bu bir felaket. Bosman yüzünden her şey bitti.” diyenler olduğunu hatırlatan Bosman, “Ben sadece kendimi savundum. 10 yıla yakın bir zamandan sonra görüyoruz ki futbol yaşıyor. Giderek daha fazla futbol, daha fazla para var. Futbol var ve var olmaya devam edecek, ama artık spordan ziyade (business) söz konusu” diyerek bu eleştirilere katılmadığını vurguluyor.     

Futbolda mücadelesini sahalarda değil mahkemelerde vermek zorunda kaldığını anlatan Bosman, 26 yaşındayken, futbolunun en verimli çağında bu davaya girdiğini, o zaman her yerde boykotlara hedef olduğunu, dışlandığını, profesyonel hayatımı yok edilmek istediğini belirtip davayı kazanamasaydı sonunun tam bir felaket olacağını söylemiştir.

Bugünden bakınca şunu net olarak söyleyebiliriz ki Jean-Marc Bosman, açtığı dava ve sonucunda elde ettikleriyle futbolun geleceğini değiştirmiş bir devrimcidir. Bu değişimin iyi olup olmadığı düşüncesi ise, bu yazıdan sonra Bosman Kuralları’nın nasıl ortaya çıktığını artık bilen her futbolseverin tuttuğu takıma, o takımın aldığı ve göndermek zorunda kaldığı oyunculara göre muhtemelen değişiklik gösterecektir.

Bu da ilginizi çekebilir;

Karim Benzema: Algılar, Seçimler ve Kimlikler

Total
0
Shares
Önceki Yazı

1 | Beyaz Futbol

Sonraki Yazı

Naomi Osaka: Naomi'nin Platformu

Bunlar da ilgini çekebilir