Süper Lig’in 4-2-3-1 Sevdası
Şimdiye kadar pek konuşulmamış olsa da böyle devam edilmesi halinde 4-2-3-1 formasyonu ligimizin başat sorunlardan biri olmak üzere.
Türk futbolunun hakem, yönetici ve altyapı gibi birçok sorunu var. Bu sorunlardan biri de ligimizdeki teknik direktörler ve taktik anlayışları. Uzun yıllardır ligimizde 4-2-3-1 dışında farklı bir formasyon görmek neredeyse imkansız. Maalesef takımlarımızı 4-4-2 sistemiyle izlememiz için; takımlarımızın geriye düşüp gol bulması gereken anları yaşaması lazım. 4-3-3 dizilişi ile sahaya çıkan takımları görmek için ise o takımın on numara mevkisinde oynayan oyuncunun sakat veya cezalı olmasını beklemeliyiz.
Peki ama neden 4-2-3-1?
Bu soru, spor medyasının önemli isimlerinden Önder Özen‘e sorulduğunda cevabı: “Christoph Daum’un Fenerbahçe’sinin 4-2-3-1 dizilişiyle başarıdan başarıya koşmasından ötürü ligimizdeki çoğu teknik direktör aynı veya benzer dizilişlerle benzer başarıları yakalamaya çalışıyorlar.” şeklindeydi. Christoph Daum’un Fenerbahçe’nin başındaki ilk görevi 1 Temmuz 2003’te başladı ve o tarihten günümüze kadar taktiksel anlamda pek bir şey değişmedi. Keza 2019-2020 Spor Toto Süper Lig Cemil Usta Sezonu’nda da sadece Marius Sumudica‘nın çalıştırdığı Gaziantep FK ezberleri bozarak üçlü savunma ile maçlara çıktı ve neredeyse oynadıkları tüm maçlarda biz futbolseverlere hem taktik hem oyun anlamında keyif verdi. Bu konudaki düşüncem, bir teknik direktör başka bir teknik adamdan veya başka bir spor branşından etkilenebilir ve başkalarının düşüncelerini kullanabilir ama sadece başkasından gördüğü bir fikirle başarı yakalayamaz. Neyse ki yeni jenerasyon genç hocalarımız kendilerini geliştiriyor ve sadece başkalarının fikirlerine bağlı kalmıyorlar.
Teknik adamlarımız ve 4-2-3-1
Aslında biz futbolseverler bu dizilişe karşı değiliz. Kendini geliştirmeyen, yıllardır aynı şeyleri yapan teknik direktörlere karşıyız. Sergen Yalçın, Erol Bulut, İlhan Palut ve Okan Buruk gibi genç ve modern futbolun doğrularını bilen teknik direktörler, taktik ve oyuncu fark etmeksizin başarıya ulaşabilir. İster 4-2-3-1 dizilişi ile ister 3-4-3 ile takımlarını sahaya sürseler bile daima seyirciye keyif veren, gerektiği anda kadroyu ve dizilişi değiştiren bu teknik direktörleri görmek istiyoruz. Ancak her sezon farklı bir kulüp çalıştıran, oyun anlamında sürekli derinde savunarak, duran toplarla ve kontrataklarla gol bulmaya çalışan, dengeli oyun anlayışını benimseyen, ancak bunları bile belli kalitenin altında oynatan teknik adamlara karşıyız. Bu tarz yeniliklere kapalı teknik adamlarımız yüzünden hem seyir zevki hem marka değeri hem de kalitesi düşük bir lig seyrediyoruz. Sürekli aynı taktik ve dizilişlerle oynayan kulüplerimiz özellikle Avrupa maçlarında farklı tarzlarda oynayan rakiplerine karşı doğal olarak zorlanıyor. Ligimizde farklı oyun anlayışlarına sahip farklı dizilişlerle oynayan takım sayımız çoğaldıkça Avrupa kupalarındaki başarımız da buna müteakip artacaktır.
Peki ya sorunun çözümü…
TFF’nin, geçmişte profesyonel futbolcu olan kişilerin birkaç haftalık seminerlerle antrenörlük lisansı almasını engellemesi ve kişinin profesyonel geçmişinden çok, oyunu okuma, taktik bilgi, oyuncularla iletişim gibi konuların üzerinde durarak, teknik direktör adaylarının günümüz futbolu için yeterli donanıma sahip olacak şekilde yetişmesine zemin hazırlaması gerekir. Ancak bu şekilde farklı oyun anlayışlarına sahip kaliteli ve yeni teknik adamlar yetiştirerek ligimizin seyir zevkini yükseltebiliriz. Seyir zevkinin yükselmesi kalitenin artmasına ve takibinde ligimizin marka değerinin artmasına vesile olur. Eğer radikal kararlar alınmazsa; kendi ceza sahası önünde çizgi halinde duran savunma hattı, önlerinde defansa çok, hücuma az katkı veren iki defansif orta saha, kenarlarda sprinter iki açık oyuncusu, bir on numara ve pivot santrafor şeklindeki alışık olduğumuz bu kötü manzara bizim futbol kültürümüz olabilir.
Bunlar da ilginizi çekebilir;